30 Nisan 2015 Perşembe
Ayakkabı Sevdası

     Babam o zamanlar hayattaydı. Ta ki o maden faciasına kadar. Facia devletin suçuydu. Nereye başvurduysak bir sonuç elde edemedik. Tek yaptıkları bir maaş bağlamak oldu. Allah’a şükür en azından ev bizimdi. Ben 8 yaşımdayken hatırlıyorum kardeşim Canberk yeni doğmuştu. Babamın bir aylık maaşıyla kıt kanaat zor geçiniyorduk. Şimdi bir de yeni bir kardeşim olmuştu. Onu bu yüzden hiç sevemedim.
     Kardeşim Canberk hastalanmıştı. Önce bir şeyi yok dedik. Birkaç gün evde yattı. Fakat daha da kötü olmuştu. Ateşi yüzünden nöbet geçirmek üzereydi. Hastaneye zor yetiştirdik. Önce ateşini düşürdüler ardından doktor reçeteye birkaç ilaç yazdı ve “ilaçları aldığı takdirde bir şeyi kalmaz” dedi. Annemin içi biraz rahatlamıştı ama şimdi bir de bu ilaçlar için gereken para vardı. Eve döndük. Annem babamın ölümünden sonra bağlanan maaştan bir yüzlük çıkardı ve bana verip caddedeki eczaneden ilaç almamı söyledi. Bende yırtık pırtık çarığa benzer bir ayakkabım vardı, onu giydim. Giyerken hep yan apartmanda oturan Alper’in o güzelim ayakkabılarını düşünürdüm.
    Caddeye vardım. Eczaneye giden yolda ayakkabıcılar vardı. Vitrinlere bakarken hem içim parçalanıyor, sanki kendimi kaybediyordum. Ve o anda Alper’in ayakkabısının aynısını buldum. Bir cebimden çıkardığım yüz liraya bir de ayakkabıya bakıyordum. Ve kararımı verdim. Ne de olsa kardeşim iyileşecekmiş, korkulacak bir şey yokmuş. Şu ayakkabıyı alırım, parayı da yolda düşürdüğümü söylerim diye düşündüm ve düşündüğüm gibi de yaptım. Önce o ayakkabıyı aldım, ardından eve gittim ve anneme olayı izah ettim. Annem neredeyse ağlayacaktı. Bu duruma üzülmüştüm ama ayakkabıdan da vazgeçemiyordum.
    İki bilemedin üç saat sonra kardeşimin ateşi yine yükselmişti. Sanki ateşten yanan o değil de benmişim gibi hissediyordum. Ya ona bir şey olursa? Ben bununla yaşayamazdım. Saat de geç olduğundan ayakkabıyı da geri veremezdim. Bu vicdan azabıyla sabaha kadar boğuşacaktım. Nitekim öyle de oldu. Sabaha kadar gözlerime uyku girmedi. Her on dakikada bir kardeşimi kontrol ediyordum. Sabahı zor ettim. Sabah olur olmaz aldığım ayakkabıyı poşetiyle birlikte hemen geri götürdüm. Sağolsun ayakkabıcı baba dostumuzdu. Durumu anlatınca anlayışla karşıladı. Hem ayakkabıyı hediye etti hem de parayı geri verdi. Hemen yeni aldığım ayakkabıyı giydim. Ardından eczaneye gidip kardeşimin ilaçlarını aldım. Koşarak eve gittim. Annem kardeşimin alnına ıslak bez koyuyordu. Anneme hemen ilaçları verdim. Kardeşime içirdik. Yavaş yavaş normale döndü. Sonra annem bu ayakkabıyı ve ilaçları nasıl aldığımı sordu. Bende eksiksiz bir şekilde anlattım. Kardeşimden de çok özür diledim.
    Bir ayakkabı sevdasına neredeyse kardeşimden oluyordum. Babamın söylediği sözler aklıma geldi: “Canberk’i veren Allah rızkını da verir” derdi. Hakikaten öyleymiş. Eğer Canberk’e bir şey olsaydı vicdan azabından ben de ölürdüm. Neyse ki hatadan döndüm.

    Şimdi 27 yaşımdayım ve bir çocuk doktoru oldum. Kardeşim Canberk’te Hukuk okuyor. Aileme bakmanın mutluluğunu bir arada olmanın sevincini yaşıyoruz. Ara sıra babamın yanımda olsaydı benimle nasıl gurur duyacağını düşünüyorum. Annem ise biraz yaşlandı. Sürekli babama Kuran okuyor. İnsanın arkasında böyle vefalı bir kadın bırakması da ayrı bir şey…

0 yorum:

Yorum Gönder

Popular Posts

Labels

Followers

Template Hits

Blogger tarafından desteklenmektedir.